Masumlar Apartmanı senaristi Rana Mamatlıoğlu ile özel bir söyleşi…
Haftanın fotoğrafında bu hafta naif, mütevazi, hümanist, aynı zamanda bir okadar güçlü ve başarılı bir isimle birlikte olacağız. Sevgili Rana Mamatlıoğlu.
Bu güne kadar bir çok projeye imza atan başarılı senarist Mamatlıoğlu, son dönemlerde daha çok masumlar apartmanı dizisi ile gündeme geldi. Yoğun ve meşefkatli bir çalışma temposu sonunda finali yazılan dizinin ardından kendisi ile özel hayatı ve Masumlar Apartmanı’na dair konuları konuştuk.
İki güçlü kadın, Rana Mamatlıoğlu ve Deniz Madanoğlu’nun senaristliğini üstlendiği Masumlar Apartmanı, final yapmasına rağmen izleyici kitlesi üzerinde yarattığı etkiyi hala devam ettiriyor. Dizi konusu ve başarılı kadrosu ile ciddi bir farkındalık yarattı. Bir anlamda unuttuğumuz empati yeteneğimiz tekrar bize hatırlatıldı ve insanları yargılamak yerine anlamak konusunda izleyici tekrar tekrar duygusal bir bağ ile uyarıldı. Ev içi şiddetin kalın bir kalemle altı çizildi. Eminim bir çoğumuz Masumlar Apartmanı’nı izlerken, dizide kendi hayatlarımızdan kareler de yakalamışızdır. Sevilmeyen ve şiddet gören çocukların, psikolojileri üzerinde meydana gelen tahribatın ne kadar acı sonuçlar doğurabileceğine hep birlikte şahit olduk.
Bu güzel hikayenin yaratıcısı ve baş mimarlarından biris olan Mamatlıoğlu’na dönersek, Masumlar Apartmanı dışında dolu bir geçmişe sahip. Mimar Sinan Üniversitesi, Tiyatro bölümünden mezun ve konservatuar eğitiminden sonra Londra’da oyunculuk üzerine dersler aldı. Daha sonra Türkiye’ye dönen Mamatlıoğlu, çeşitli tiyatro oyunlarında rol alırken aynı dönemlerde senaristlik yönünü keşfetti. Mamatlıoğlu, bu doğrultuda çalışmalarına ağırlık vermeye başladı ve bir çok dizinin senaristliğini yaptı.
Şimdi sözü Rana Mamatlıoğluna bırakıyoruz;
Sevgili Rana, bize biraz kendinden bahsedebilir misin? Rana Mamatlıoğlu kimdir? Neler yapmaktan hoşalınır?
İnsanın kendinden bahsetmesi zor. Daha doğrusu bana hep zor gelir. Ama deniyeyim. Ailesi ve arkadaşlarına çok düşkün, aşırı evcimen olduğu kadar seyahat etmeyi seven ama buna vakit bulamayan, evde bir şeyler izleyip okuyarak vakit geçirdiğinde çok mutlu olan biridir. Huzur tanımımsa kesinlikle denizde olmak, yüzmek… En dert edindiğin şeyler ne dersen kadına, hayvana karşı yapılan ve bir türlü “önlenemeyen” şiddet. Doğanın durmadan tahrip edilmesi… Dünyayla yenileceğimizi bile bile girdiğimiz bu savaştan asla vazgeçemeyişimizdeki aymazlığımız.
İngiltere’de geçirdiğimiz öğrencilik yıllarımızdan hatırladığım kadarıyla, oyunculuk ile ilgileniyordun. Londra’da aldığın eğitimler de oyunculuk üzerineydi. Şimdi senarist kimliğin ile karşımızdasın. Oyunculuktan senaristliğe geçiş sürecinden bahsedebilir misin?
‘Senaristliği kariyer olarak seçmek aklımın ucundan bile geçmezdi’…
Ben Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunuyum. Londra’da da hem kamera oyunculuğu hem de Method oyunculuk üzerine eğitim aldım. Aslında ben kendimi bildim bileli oyuncu olmak istiyordum. Evet hep yazan çizen biriydim ama senaristliği kariyer olarak seçmek aklımın ucundan bile geçmezdi. O yüzden senaristliğe geçişim de biraz tesadüfen oldu. Hayat beni bu yola yönlendirdi diyebiliriz.
Türkiye film sektöründe yeteri kadar senaristimiz var mı? Başarılı bulduğun senaristler kimler?
‘Türk dizilerinin dünya çapında bu kadar ilgi görmesinde senaristlerimizin payı büyük’…
Olmaz mı? Film-dizi sektörü ülkemizde gerçekten çok büyük bir sektör. Ve bunun önemli bir ayağını oluşturan senaryo kısmında da aktif olarak çalışan birçok başarılı insan var. Zaten bana sorarsan dünyada Türk dizilerinin bu kadar izlenmesinde payları büyük. Çok beğendiğim, işlerini takdir ve hayranlıkla izlediğim de birçok isim var. İlk aklıma gelenler kalemi kadar karakterine de hayran olduğum Sema Ergenekon, Yıldız Tunç, Hakan Bonomo…
Masumlar Apartmanı’na gelirsek, tüm Türkiye tarafından çok sevildi, çok tutuldu. İzleyicinin bu yoğun ilgisini siz neye bağlıyorsunuz?
Masumlar Apartmanı, bir işte olması gereken öğelerin bir araya geldiği o özel işlerden oldu. Yeteneği tartışılmaz oyuncularından, rejileriyle Türk dizilerine yeni bir soluk getiren yönetmenlerimize, yapımına kadar her bir unsur o kadar güzel denk geldi ki… Bunun yanında hikayemizin ve karakterlerimizin farklılığı da etkili oldu bence. Farklılıktan kastım sadece takıntılı karakterlerin hayatlarına tanıklık etmemiz değil. Bu karakterleri çok boyutlu bir şekilde anlatma imkanı bulmamız seyirciye bu hikayeyi sevdirdi diye düşünüyorum. Onların geçmiş travmalarını, bugünkü dertlerinin temellerini gördükçe, onlarla ve hikayeyle kurduğu bağ derinleşti bana kalırsa.
‘Seyirci karakterlerin travmalarını sahiplendi’…
Aslında seyirci onların yaralarını sahiplendi, birebir aynı travmaları yaşamamış olsa da kendi hayatlarındaki başka yaralarla özleşleştirdi. Böyle olunca da onları “öteki” gibi değil de ailesinden biri gibi görmeye başladı. Zaten beni de bu işin bir parçası olmakla ilgili en gururlandıran şey bu. Yani kendimizden farklı gördüğümüz insanların aslında o kadar farklı olmayabileceğine ya da farklıysa bile onları yargılamadan bakabilmeye dair bir kapı açmış olması. Birini anlamak için aynı olmak gerekmiyor. Bence bu günümüzde ülkemizdeki en büyük sorun. Halbuki birbirimizi farklarımıza rağmen yargılamasak… Herkesin zaafları, hasarları var. Nedenlerimiz başka olabilir. Ama bir kere gerçekten önyargısız bakmaya başlayabilirsek onları yargılamadan kabulleniriz de. İşte Masumlar bunu başardı diye düşünüyorum.
Karakterleri yazarken zorlandınız mı? Psikolojik anlamda ağır tıravmalar geçirmiş karekterler söz konusu çünkü. Destek aldığınız kaynaklar veya kişiler oldu mu?
‘Yazmak biraz da kendinle yüzleşme halidir’…
Böyle ağır travmalar yaşamış karakterleri yazmak gerçekten insanı zorluyor. Çünkü o karakterle kurduğunuz bağdan dolayı etkilenmenizin yanında iş bir noktada kendinizle ilgili geriye ittiğiniz meseleleri derinden bir yerden çıkarmaya varıyor. Yazmak zaten biraz böyle bir şey bana sorarsan. Kendinle yüzleşme hali…
Destek konusuna gelirsek elbette. Başta hikayenin de sahibi Dr.Gülseren Budayıcıoğlu hocamız olmak üzere, bize danışmanlık eden psikologlarımız süreç boyunca hep yanımızdalardı, birlikte ilerledik.
Masumlar Apartmanı final yaptı. Yaratıcısı olarak masumlara veda etmek zor oldu mu?
Final yaptık. Zor bir veda oldu bütün ekip için. İnsanın dönüp baktığında gurur duyacağını bildiği böyle bir işe son demesi epey zor. Son bölümleri yazarken de çok duygulandık, zorlandık bu anlamda zaten. Ama tadında bitirdiğimiz için de mutluyum…
Senaristlik mi? Oyunculuk mu?
O kadar uzun zamandır oyunculuk yapmadım ki bu soruya cevap vermem zor. Sanırım şu anki hayalim ikisini birlikte yapabildiğim bir alan yaratabilmek. Yakın bir gelecekte pek mümkün görünmüyor ama hayat bu, sürprizlerle dolu.
Bugüne kadar Hep Masumlar Apartmanı ile anıldın. Bu projenin dışında başka birçok çalışmanın altında imzan olduğunu biliyorum. Bize kısaca diğer çalışmalarından da bahsedebilir misin?
Ben aslında senaristliğe 2008 yılında Kerem Deren’in yazdığı “Sınıf” adlı diziyle başladım. Sonra bir süre oyunculuk yapmak istediğim için ara verdim. Sonraki dönüşüm ise Koliba Filmle yaptığımız “Yılanların Öcü” adlı diziyle oldu. Bu süreçte Fatih Harbiye, Kadim Dostum, Adı Zehra, Zalim İstanbul, Kazara Aşk gibi birçok projede çalıştım.
İleriye dönük yeni projeler var mı?
Var evet. Bir tane dijital platformda, bir de ulusal kanalda yayınlanacak diziler üzerine çalışıyoruz yeni sezon için. Fakat öncesinde bir tatil yapıp dinlenmek istiyorum. Sonrasında yeni projelerle ilgili sıkı bir çalışma sürecine gireceğiz.
Günümüzde Türkiye’de aile içi fiziki ve psikolojik olarak şiddete maruz kalan çocuklarımız, masumlarımız var. Masumlar Apartmanı ile bu konularda çıplak gerçekliği ile tekrardan gözler önüne serildi. Bir farkındalık da yaratıldı aslında. Kadına şiddet konusu da işlendi dizide. Siz son dönemlerde bu konuların detayları ile çok iç içe olmuş birisi olarak bu tür konuların yasal tedbirlerini yeterli buluyor musunuz? Bu konularla ilgili önerileriniz var mı?
Açıkçası yeterli bulmuyorum. Kağıt üzerinde yeterli görünse de uygulamada sıkıntılar olduğu ortada. Bununla ilgili daha net tavırlar sergilenmeden de ne yazık ki bu durumun değişeceğine inanmıyorum. Bir de umarım İstanbul Sözleşmesine en kısa zamanda geri dönülür.
Canan Çınar