Psikolojik Danışman Siran Kaleli ile evliliklere dair faydalı bir söyleşi…
Avrupa ile birlikte Türkiye’de de boşanma hızlarında önemli bir artış gözlemleniyor. Mutlu olmak için bir araya gelen çiftler zamanla yine mutlu olmak için ayrılığı seçiyorlar. Peki, ne oluyor da, mutlu evlilikler, mutsuz evliliklere dönüşüyor?
Konuyu alanında Uzman Psikolojik Danışman Siran Kaleli ile konuşacağız. Psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi ve reklamcılık eğitimleri alan Kaleli, halen psikolojik danışman olarak görev yapmakta. Özellikle 18 yaş altı ve yetişkinlerde evlilik konularında uzmanlaşan Kaleli, ders çalışma – öğrenme teknikleri ile sınav fobisi ve yetişkinlerde boşanmaların temel sebepleri üzerine önemli araştırmalar gerçekleştirmiştir. Aynı zamanda bu araştırmalar doğrultusunda öğrencilere yönelik ‘Gerçeküstü Mektuplar’ ve ‘22’nin Gizemi’ isimli çıkarmış olduğu iki kitabın da yazarı. Kendisinin yetişkinlere yönelik yazmış olduğu üçüncü kitabı ise yakın zamanda raflarda yerini alacak.
Evlilik ve boşanmalarla ilgili çiftleri yakından ilgilendiren önemli bilgiler için sözü sayın Kaleli’ye bırakıyorum…
Sizce evliliklerde yaşanan sorunların temel nedenleri nedir?
”Düşünsenize, araba kullanmak için kursa gidiyor, yazılı ve uygulama sınavından sonra ehliyet alıyoruz. Oysa evlilik için herhangi bir ön şart yok. Evlenmek, araba kullanmaktan daha kolay bir şey olmasa gerek.”
Benzer sorunlar olmakla birlikte, bazen ailelere has sorunlarla da karşılaşmaktayız. Genel sorunlardan bahsedelim isterseniz. Öncelikle evlenen çiftlerin bir anlayış birlikteliğine sahip olmaları gerekir. Bir anlayışın oluşması ise her iki tarafında birbirini eşit görmesiyle ilişkilidir. Bahsettiğim eşitlik, tamamen zihinsel eşitliktir. Bir ilişkide biri diğerine göre daha eğitimli, daha zengin veya yaş olarak daha büyük olabilir. Bu tarz bir eşitlikten bahsetmiyorum.
Gerçekte ne olduklarından, içsel olarak ne düşündükleri ve ne hissettiklerinden bahsediyorum. İlişkide eşitlik zihinsel bir durumdur. Bu eşitliğin, zenginlik, eğitim ya da yaşla bir ilgisi yoktur. Zihinsel olarak birbirini eşit olarak kabul eden çiftler, var olan sorunlarını çok daha rahat bir şekilde çözebilir. Ben zihinsel bir eşitlikten bahsederken, çoğu kadın ve erkek evliliğe dair pek bir şey bilmeden, bir araya geliyor. Düşünsenize, araba kullanmak için kursa gidiyor, yazılı ve uygulama sınavından sonra ehliyet alıyoruz. Oysa evlilik için herhangi bir ön şart yok. Evlenmek, araba kullanmaktan daha kolay bir şey olmasa gerek.
Haklısınız. Kadın ve erkeğin birbirlerini tanımadan evlenmesi sorunları da beraberinde getiriyor…
Aslında evlilikte yaşanan sorunlardan önce, bireylerin yaşamlarında edindikleri rollerden bahsetmemiz, sorunları daha iyi anlamamızı sağlayacaktır…
Bireylerin öğrendikleri roller derken, tam olarak neden bahsediyorsunuz?
Kısaca açıklayayım. Çocuk dünyaya geldiğinde annesiyle bağ kurar. Bu bağlanma güvenli ya da güvensiz bağlanma şeklindedir. Şayet çocuğun ihtiyaçları sağlıklı bir şekilde karşılanıyor ve temel duygular veriliyorsa, çocuk güvenli bağlanmayı öğrenir.
Temel duygular nelerdir peki?
Beş temel duygudan bahsede bilirim. Bunlar sevgi, güven, ait olma, takdir ve onay. Çocuklukta bu beş duygu oldukça önemli olmakla birlikte, yetişkinlikte de aynı önemini korumaktadır. Sağlıklı bir evlilikte bu beş temel duygu doyurulmalıdır. Bu duyguların olmaması, beraberinde sorunları getirecektir.
Tekrar konumuza dönelim. Çocuk bu temel duygu ihtiyaçları karşılandığında, güvenli bağ kurmayı öğrenir. İhtiyaçları zamanında karşılanmıştır. Bu tarz bir ailede büyüyen çocuğun özgüveni yüksek olacaktır. Olumlu bir benlik algısı oluşturacaktır. İnsanlara güvenecektir. Saygı duyacaktır. Evlendiği zaman da bu öğrendiklerini evlilik kurumuna taşıyacak, eşiyle güvenli bir bağ kuracaktır. Ortaya çıkacak sorunları çözmek için çaba harcayacak, evliliğin gerektirdiği sorumluluğu alacaktır.
Ancak bir de madalyonun diğer tarafı bulunmaktadır. Çocuğun ihtiyaçları bazen karşılanıyor ya da karşılanmıyorsa, çocuk yaşanan bu duruma bir anlam veremez. Bu çelişik davranışlar çocuğun güvenli bağlanmasına engel olur ve çocuk güvensiz bir bağlanmayı öğrenir. Sevildiğinden emin değildir. Var olan koşulları değiştirmek ve daha iyi koşullarda yaşamak için sorumluluk almak yerine, var olan koşullarda yaşamayı kabullenir. Sağlıklı bir iletişim kuramaz. Özgüveni gelişmez. Bir yere ait hissetmez. Sevgisini göstermekten kaçınır. Eşine ve diğer insanlara karşı saygısız tavırlar sergileyebilir.
Yani evlilikte yaşanan çoğu sorunun ilk çıkışının çocuklukta öğrendiğimiz bağlanma şeklimizle ilişkili olduğunu söylüyorsunuz?
Kesinlikle bunu söylüyor ve bir adım da öteye götürüyorum. Çocuklukta öğrendiğimiz bağlanma şekli ve rollerimiz iletişim tarzımızdan, hayata olan bakışımızı hatta eş seçimimizi bile etkilemektedir. Örneğin aile içerisinde bazı çocuklar diğer kardeşe göre daha fazla sorumluluk alır. Kardeşiyle ilgilenir, onun işlerini yapar, bir sorun olduğunda hemen kendisi çözmeye çalışır. Bu şekilde ailesi onu onaylar. Kardeşiyle ilgilendiğinde, hatta onun sorumluluklarını aldığında ailesinden olumlu tepki aldığını fark ettiğinde, ihtiyaç duyduğu sevgi ve ilgiyi alma yolunun kurtarıcılık olduğunu düşünür. O artık bir süper kahramandır. Sürekli başkalarına yardımcı olurken, aslında ihtiyaç duyduğu ilgi ve ihtiyacı almaya çalışır. Bu çocuk kurtarıcı olmayı öğrenmiştir ve ilginçtir ki eş seçimi yine bu rolü devam ettirecek kişiden yana olur.
Aile içinde öğrenilen roller oldukça önemli o zaman…
Evet, kesinlikle çok önemli. Size farklı bir şey daha söyleyeyim. Çocuk bir ev içerinde bazı sorunlarla büyür. Bir süre sonra bu sorunlarla başa çıkmayı öğrenir. Onun mutlu dünyası sorunları olan bir dünyadır. Mutlu olmak demek, bu sorunlarla yaşamak demektir. Çocuk bir yetişkin olduğunda bu öğrendiklerini hayata geçirir. Evliliğinde yaşanan sorunlarla yaşamayı öğrenir. Ona göre evlilik böyle bir şeydir. Bu yaşadığı şeyi mutluluk olarak düşünür. Düşük standartlarda yaşamayı kabul eder. Onun dünyasında sorunları çözmek değil, sorunlarla yaşamak vardır. Az da olsa var olan sevgiyi kaybetmemek adına, sorunları kabullenir. Ona mutsuzluk mutluluk olarak öğretilmiştir. Çevrenizde tanık olduğunuz mutsuz evliliklerin temelinde bu yatar.
Anlıyorum, bu durum çok acı gerçekten. Peki, var olan evliliklerde yaşanan sorunlara ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Beş temel duygudan bahsettim az önce. Bu duyguların sevgi, güven, ait olma, takdir ve onay olduğunu söylemiştim. Herkesin sevgi ve ilgiye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın karşılanması için fedakârlıkta bulunabilir, çoğu şeyi görmezden gelebilir. Eşler öncelikle bu duyguları fazlasıyla birbirlerine vermelidir. Yapılan en büyük hata, eşler arasında yaşanan bir tartışmada, karşı tarafı sevgisizlikle cezalandırmaktır. Sevgisizlikle cezalandırmanın kazananı yoktur. Bu ceza sadece karşıdakine değil, evliliğin bütününe kesilen bir cezadır.
”Güce ihtiyaç duymak zayıflıktan beslenen bir duygu olmakla birlikte gerçek güç, güce ihtiyaç duymadığında ortaya çıkar…”
Evlilikte çatışmalar olabilir bu normal. Çatışmayı bir tenis maçına çevirmek ve güç mücadelesine dönüştürmek, karşı tarafı sevgisizlikle cezalandırmaktır yanlış olan. Evlilikte güçlü olanı arıyorsak, raketi ilk bırakanın güçlü olduğunu söyleyebilirim. Çünkü güçlü görünmeye çalışan, güce ihtiyaç duyandır aslında. Güce ihtiyaç duymak zayıflıktan beslenen bir duygu olmakla birlikte gerçek güç, güce ihtiyaç duymadığında ortaya çıkar.
Eşine sevgi ve ilgini göstereceksin. Ona güveneceksin ve sen de güvenilir bir insan olacaksın. Evlilikten doğan sorumlulukları alacaksın. O yaşadığı eve, o aileye ait olacağını bilecek. Bunu her iki tarafta birbirine hissettirecek. Sinirlerin yükseldiği, gergin anlarda bazen eşlerden biri şu tarz cümleler kurar. Sen kimsin? Kendini ne sanıyorsun? Bana bunu soramazsın… Ait olmayı, sevgiyi, güveni alt üst eden cümleler…
Yaptığı davranışları takdir etmeli ve onaylamalısın. Bazen insan sadece karşıdaki onaylasın ya da onu takdir etsin diye yaptıkları şeyi anlatır. Dinleyecek ve onaylayacaksın. Söylediği her şeyi onaylayacaksın demiyorum. Takdir etmen gerektiği yerde takdir edecek, onaylaman gerektiği yerde onaylayacaksın. Senin düşüncene doğru gelmeyen bir durum var ise, onu dinleyecek ve kendi düşüncelerini samimi bir şekilde anlatacaksın. Onu çok sevdiğini ve yaptığı davranışın seni gerçekten kırdığını söylediğinde, ilişki dinamikleri bitirilmemişse, sorun çok basit bir şekilde çözülür.
Peki, şiddetli bir tartışmada eşler ne yapmalı sizce?
Çatışmanın normal olduğunu söylemiştik. İnsanlar zaman zaman çatışabilirler. Önemli olan problem çözme becerileridir. Bu bir yetenek değildir. Öğrenilir. Bir tartışma anında, birbirlerine öfkeli kelimler söylemektense, sevgi kelimeleri söyleyen kadın ve erkek çoğunlukla sorunlarını daha hızlı bir şekilde çözmektedir. Dil mızraktan daha yaralayıcıdır.
Bu konuda eşlere sandviç yöntemini önerebilirim. Alt ve üsteki ekmekleri olumlu cümleler olarak düşünürken, aradaki peynir ya da sosisi olumuz bir cümle olarak düşünebiliriz. Bir sorundan bahsederken, önce eşini çok sevdiğini söyleyip, sonra yaşanan sorunu anlatan ve tekrar eşinin olumlu bir özelliğinden bahsettiğinizde, karşı taraf kendini savunmak zorunda kalmıyor. Çünkü onu suçlamıyor ve bir sorundan bahsediyoruz.
Bazı cümleler taştan ağırdır. Sorunları çözerken olumlu bir dil kullanabilir ve tartışma sonunda sarılabiliriz. Bu yapılabilir çünkü ortada düşman yok. Daha mutlu olmak isteyen iki birey var. Kadın ve erkeğin sorunu olabilir. Bu sorun kimseyi düşman etmez. Üstelik konuşulan sorun, o an, hemen çözülmeye de bilir. Sorunun devam etmesi, kadın ve erkeğin birbirini sevmesinin önüne geçmemelidir. Seviyorsak bunu söylemeliyiz, seviyorsak sarılabilmeliyiz, seviyorsak sorunları çözebilmeliyiz.
”Sevilmenin yolu sevmektir…”
Farklı sorunlar yaşamış olsak da, yatağa öfkeli girmemeli ve yaşanan sorunları yatağa taşımama erdemini de göstermeliyiz. Birbirlerine sarılan, birbirlerinin değerli olduğunu hissettiren ve sevgisini gösteren kadın ve erkek, sevgiyle ilgili sırrı keşfetmiştir. Bu sır şudur: ‘Sevilmenin yolu sevmektir.’
Sevildiğini bilen insan, karşıdakini kırmamak adına daha dikkatli davranır, inanın buna. Haklısınız. Aslında birbirine değer veren kadın ve erkek, sorunlarını da rahat bir şekilde çözebilir. Bu sırrı daha fazla insanın içselleştirmesi gerekiyor bence. Yaşanan sorun bir davranıştan meydana gelir, asla kişinin tamamı değildir. Onun tamamen kötü, işe yaramaz yapmaz. Bir davranışını eleştirdiğimiz eşimizin, diğer olumlu davranışlarını yok saymak, bunları dile getirmemek doğru bir tavır olmayacaktır. Üstelik sevgi nötr bir duygu değildir. Sevmeyi bıraktığın birine karşı nötr hissedemezsin. Bu da başka sorunları beraberinde getirebilir. Sevmeyi bırakmadan, sevgimize daha fazla sarılarak, her aile kendi iletişim tarzını oluşturabilir. Sağlıklı aile, aynı zaman da sağlıklı çocuk demektir. Evliliğin sorumluluğunu alırken, aynı zaman da çocuklar için bir rol model olduğumuz gerçeği unutulmamalıdır.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bir bardağın içine yağ bıraktığımız düşünelim. Yağ, kendin için yapman gereken şeyler olsun. Yağın üzerine küçük yapraklar bırakalım. Bu yapraklar da bizim için değerli insanlar olsun. Sonra bardağa su ekleyelim. Su ise zaman ayırdığımız diğer şeyler olsun. Bardağa su doldurmaya devam ettikçe bardak dolar ve bardağın içindekiler, bardağın dışına akmaya başlar. Bardaktan dışarı ilk çıkacak olan yapraklar olacaktır. Devam ettikçe bardağın üzerindeki yağ da, bardağın dışına çıkar ve bir süre sonra bardak da sadece su kalır.
Zaman planlamasında kendine, ailene, sevdiğin kişilere gerekli zamanı ayırmalısın. Doğru planlama yapmadığında, önce sevdiğin insanlardan uzaklaşırsın. Bardaktan ilk o çıkar. Sonra kendine uzaklaşırsın. Çünkü kendin için bir şey yapacak zamanının olmadığını söylerken bulursun kendini. Biraz daha zaman geçer. Yaşamın çok yoğundur ancak bu yoğunlukta kendine, ailene ve sevdiklerine ayırdığın zaman yok denecek kadar azdır. Bugün şu soruyu sor kendine:
Böyle bir hayatı yaşamak ister misin?
Ve düşün:
Neleri farklı yaşayabilirsin hayatında…
Neleri farklı yaşamayı öğrenebilirsin…
Canan Çınar
Aile içi öğrenilen rollerin yaşamımızda bu kadar etkili olduğunu düşünmemiştim. Yazıyı çok beğendiğimi söylemeliyim. İyi günler