Ada Ekranı
Ada Ekranı

Ressam Ahmet Yeşil ile sanatı ve özel hayatı üzerine özel bir söyleşi; Haftanın Fotoğrafın’da…

553

”Sanat eserleri, çeşitli tarihsel dönemlerde, belli toplumsal koşulların bir anlamda simgesel özeti sayılabilecek bir estetik bağlamın göstergeleridir…”
                                                                                                                                                                                         Ahmet Yeşil

 

Ressam Ahmet Yeşil ile; ”Sanatçı toplumundan sanat toplumuna…”

Sanatı; Yaşam biçimi ve içsel enerjinin kaynağı olarak gören, ip ve halatın ressamı, Mersin’in önemli değerlerinden Ahmet Yeşil…

Çok erken yaşlarda sanat hayatına adım atan Yeşil, Mersin’de doğdu ve Ressam Nuri Abaç, İlhan Çevik ve Ernür Tüzün’ den Gerekli resim eğitimini aldı. 100’ü aşkın kişisel sergi olmak üzere 289 karma ve yarışma sergisine katıldı. Ulusal ve uluslar arası yarışmalarda 23 ödül aldı.

Sanatsal yaşamında disiplin ve çalışma temposundan ödün vermeden, eğilip bükülmeden, üreterek, yaşadığı toplumun sanatsal dokusu ve konumuna duyarlılık gösterip, bu doğrultuda sosyal sorumluluklarını yerine getiren sanatçının vazgeçilmezlerinden birisi de okumak. Yeşil’in, sanatsal ağırlıklı bine yakın kitaptan oluşan bir kitaplığı var.

Unicef Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ve Ankara Birleşik Ressamlar Heykel Traşlar derneği üyesi olan Yeşil’in; Başta Kültür Bakanlığı, D.Y.O. Eğitim Vakfı Müzesi, Ankara Resim Heykel Müzesi, Körfez Belediyesi Müzesi, Balıkesir Belediyesi Devrim ERBİL Müzesi, Cumhurbaşkanlığı Kolleksiyonu, İngiltere kraliyet koleksiyonu, Eczacıbaşı Kolleksiyonu, Cumhuriyet Gazetesi Müzesi, Uğur Mumcu Vakfı Kolleksiyonu, Hacettepe Üniversitesi Resim Heykel Müzesi, Eskişehir Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi ve Almanya, Amerika, Kanada, Hollanda, İngiltere başta olmak üzere birçok dış ülkelerde de yapıtları bulunmakta.

Ahmet Yeşil ile sanata ve özel hayatına dair güzel bir söyleşi yaptık….

Küresel olarak geldiğimiz noktanın sanata yansımasını nasıl buluyorsunuz? Tarihsel dönemlerin sanat eserleri üzerinde etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

İnsanlık tarihinin en başından beri toplumların kültürlerinin en önemli bileşeni sanattır. Henüz yazının bulunmadığı ilk dönemlerde mağara duvarlarına yapılan; örneğin Fransa’nın güneybatısındaki Chauvet Mağarası’nda bulunan ve 32.000 yıl öncesine dayandığı düşünülen resimler ve yine paleolitik döneme ait Fransa’nın güneyinde Lascaux Mağarası’nda ve İspanya’da Altamira Mağarası’nda bulunan resimler, o dönemlerin ilkel insanlarının sanat üretim ve sunum ihtiyacının belgeleridir.

Sanat eserleri çeşitli tarihsel dönemlerde, belli toplumsal koşulların bir anlamda simgesel özeti sayılabilecek bir estetik bağlamın göstergeleridir. Böylece her sanat eseri, kendi çağının içinde, üretildiği toplumun özellikleri hakkında bilgilendirir bizi. Her sanatçı yaşadığı çağın tanığıdır ve eserleri ile bir anlamda ait olduğu dönemi belgelemektedir. Dolayısı ile içinde bulunduğumuz dönemlerin yansımaları eserlerde kendisini mutlaka hissettirecektir. Sanat ve toplum arasındaki ilişki, geriye dönük olarak sanatçının yaşadığı dönemin yorumlanmasına ve sonraki dönemlerin yönlendirilmesine katkısı açısından önem taşımaktadır.

Bu bağlamdan devam edersek, bir sanatçının toplumsal sorunlar karşısında sergilediği duruş nasıl olmalıdır?

Sanat; tanıtım, iletişim, etki ve ikna işlevlerine sahiptir, en başından beri. Tüm özellikleri ile toplumları dönüştürücü etkiye sahiptir. Bu nedenle iktidar ve egemen güçler açısından da ayrıca önem taşımaktadır.

Hangi ortamda olursa olsun, neye maruz kalırsa kalsın sanatçının yaratıcılığı, duruşu ve performansı etkilenmez. Örneğin; İspanya İç Savaşı’nda Guernica kasabasında Franco rejiminin yaratığı katliamı hatırlayalım. Bu katliam İspanyol sanatçı Picasso’nun sanat tarihinin başyapıtlarından biri olan muhteşem eseri “Guernica”yı yaratmasına vesile olmuştur. Hitler’in subaylarından biri Picasso’nun atölyesine gelir; Picasso’ya “bunu sen mi yaptın” diye sorar. Picasso’nun cevabı gerçeğin ta kendisidir: “Hayır siz yaptınız!”

”İlk susturulmak istenen ama susturulamayan kesimdir sanatçılar…”

Sanatın gücü her çağda baskıcı iktidar otoritesine karşı mücadelenin, başkaldırışın, değişimin, ilerlemenin yol göstericisi olmuştur. Sanatçının yaratıcılığı toplumsal hareketliliğe katkı sağlar. Aydın ve sanatçı insanların düşüncelerinden, tavırlarından hep korkulur. İlk susturulmak istenen ama susturulamayan kesimdir sanatçılar. İhtilâller yoluyla gelen dikta rejimleri sanata her zaman darbe vurmuşlardır. Dinsel bağnazlık / aymazlık ve terör de toplumun, insanlığın bir başka baş belâsıdır. Korku ve endişenin yarattığı ortamlarda sanat ve kültürel yaşam da gündelik hayat gibi olumsuz etkilenir. Gene de sanat tarihinde örneklerini çokça gördüğümüz gibi, özgür ve yaratıcı sanatçı bunlara hiçbir zaman teslim olmamıştır, olmaz da…

Sanatçı özgürlük ve demokrasi için tavrını ortaya koyar. Sanatçı sanatsal yaratıcılığını ve performansını ortaya koyarken özgürlük savaşından geri kalmaz. Demokratik ve özgürlükçü toplumlarda hiç kimse ve düşünce ötekileştirilmez. Demokrasi ve özgürlüklerin savunulması söz konusu olursa, darbelere, totaliter dikta anlayışına en sert tavır bu nedenle sanatçılar tarafından konulur.

Gördüğüm kadarıyla sanatçı toplumundan sanat toplumuna geçişe ihtiyacımız var. Bu geçiş nasıl sağlanabilir?

Kültürel birikim, bilgi ve edinimlerimizi sergilemek, aynı zamanda diğer insanlar üzerinde bir iktidar kurmak anlamına gelmektedir. Böylece toplum, kültür üzerinden sürekli yeniden yapılanan bir olgu olarak kavramsallaştırılabilir. Sanat, bu kültür üzerinden hükmetme stratejilerinin kuruluşunda her zaman merkezî bir rol oynar.

Öncelikle belirtmeliyim ki, gerçek bir sanat-kültür kenti olmak için sanatı toplumsal yaşamın içine, her alanına ve her anına heyecan ve coşkuyla indirmek gerekir. Böylelikle gündelik hayatın içinde her gün rastladığımız yozlaşmışlıkların aşılması için gerekli farkındalığın yaratılması sağlanabilir ve sanatçı kenti olmaktan, sanat kenti olmaya geçilerek bir sanat toplumu yaratılabilir.

Sanat eserine yüklenilen anlamların çoğulluğu ve derinliği, bizim kültür alanındaki sermayemizin genişliğini gösterir. O nedenle sanatın üretimi kadar alımlanması ve toplumsal olarak kullanılması da iktidar olgusuyla yakından ilişkilidir. Bu bağlamdan bakıldığında Batı’da sanatın yerleştiği konum ve mevcut sanat eğitimi sisteminde yüklendiği rolün büyüklüğü ve önemi, eğitim kurumlarından müzelere, galerilerden atölyelere değin sanata sağlanan fiziki mekânların katkısı ve çağdaş sanata dair yürütülen kültür politikalarının işlevselliği ile bir hayli yüksekte durmaktadır. Bu durum sanatçı toplumundan sanat toplumuna geçişin sağlandığını göstermektedir.

Bir toplumun yaşam kalitesinin o toplumun sanatsal etkinlikleri ile ilgili bir bağı olduğuna inanıyorum. Sanatsal aktivitelerin yoğunluğu bizlere aslında toplumun refah ve eğitim düzeyi ile ilgili ip uçları da verebiliyor. Sanatsal anlamda toplum olarak geldiğimiz noktayı nasıl buluyorsunuz? Sanatsal aktiviteleri ve sanatçılara verilen desteği yeterli buluyor musunuz? Bu konuyla ilgili ne tür tamamlayıcı çalışmalara ihtiyacımız var? Sanat ve iktidar olgusu arasında ki bağın önemi ile ilgili düşünceleriniz neler?

Yerel ya da ulusal yönetimler, soran/sorgulayan bireylerinin yarattığı demokrasi ve insan haklarının, uluslararası hukukun gözetildiği kültür seviyeleri ile saygınlık kazanıyorlar.

Romantizmin başkenti, Avrupa’da kültür-sanatın kalbi, kültürün birleştirici gücüne sahip bir çekim merkezi, estetiğin peşinde koşmanın heyecanını yaşayan/yaşatan bir kent; Paris. Yetmişüçbin metrekarelik bir alanda, senede 10 milyona yakın turistin ziyaret ettiği Louvre Müzesi tüm cazibesi ile bunu kanıtlamaktadır.

Yurdumuzda da sanat toplumu oluşturma yolunda önemli bir katalizör olan İstanbul Modern, kurumsal bir markanın sahip olması gereken toplum odaklılık, ziyaretçi odaklılık, yenilikçilik ve kalite gibi özellikleriyle dikkati çekiyor.

Mersin’de sanatını icra eden bir sanatçı olarak bu konuyu içinde bulunduğumuz şehre indirgediğimizde yine aynı başlıklar boy gösteriyor. Mersin ili için düşünürsek, sanatsal aktiviteleri yeterli buluyor musunuz?

Benzer durumun Mersin kenti özelinde de ancak ve ancak yukarıda tarif edilen kültürel dinamiklerin sağlanmasıyla mümkün olacağı da aşikârdır. Çağımızda ulusal olsun, yerel olsun, yürütülen kültür-sanat politikaları, mevcut ekonomik zenginliklerle değil, sanat ve kültürel değerler ve yönetim biçimleriyle bütünleşmiş bir sanat toplumu anlayışı ile kurgulanmalıdır.

Eğitimli, entelektüel ve aydın insanlarıyla öne çıkan Mersin kentininin, kent koleksiyonları sergileme ve sanat mekânları, resim-heykel galerileri, müzeler açısından ne kadar yoksun olduğunu görüyoruz. Bu alanda İçel Sanat Kulübü, AKOB gibi, sıkıntılar içinde özveriyle, kentin sanat kültür yaşamına çağdaş ve evrensel boyutta kalıcı ve tanıtıcı katkılar sağlamaya çalışan sivil toplum örgütlerine olanakların sağlanarak destek verilmesi gerekirken, kent yerel yönetimleri, meslek kuruluşları ve kent kurum ve kuruluşlarının sınıfta kaldıklarını görüyoruz. Kentin kaynaklarını kalıcı hiçbir etkisi olmayan “Engelsiz Sanat”, “Narenciye Festivali” gibi etkinliklere harcayan özel, resmi kuruluşlara buradan seslenmek istiyorum: Bunlara harcanan para ve emekler israftan öte değildir.

Yine Mersin üzerinden devam edersek, bu şehir adına sanatsal anlamda yetkililerden ne tür talepleriniz olurdu?

Bu kenti yönetmeye talip olanlara, yerel, özel, resmi tüm kurumlara arzım, talebim şudur: Gençlerin, genç sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri galeriler, sanat kültür paylaşımlarını yapabilecekleri çalışma mekânları, butik konser/etkinlik salonları, şiir atölyeleri, drama atölyeleri, Mersin’in sanat kültür yaşamında etkisi unutulmayan Akkahve Kültürü’nü yaşatacağımız, sanatçı, sanatseverlerin buluşacağı ortak çok amaçlı mekânları yaratmak kentimizin en başta gelen ihtiyaçları içinde yer almaktadır.

Mersin kenti, sanatın tüm birimlerinin dönüştürücü etkisini kullanarak sanat toplumu olma yolunda adım atmakta çok geride kalmıştır. Yerel yünetimler ve tüm kurum, kuruluşlar, Mersin’in sanat alanındaki varlığını tanıtma ve içselleştirme, küresel sanat piyasasında referans olma vizyonuyla hareket etmelidirler. “İstanbul Modern” örneğinde olduğu gibi etkileşimli bir yapıya sahip olan, markalaşmış bir Sanat Müzesi Mersin’de derhal gündeme alınmalıdır.

Sanat toplumunun oluşması, eğitimden başlayarak çağdaş sanat anlayışları doğrultusunda üretilecek kültür politikalarıyla mümkündür. Bu konuda yapılacak ilk iş şudur: Bu toplumun evrensel nitelikler arz eden her alanda çok ağır bedeller ödeyerek sanat yaşamalarını sürdüren pek çok sanatçısı var. Önceliğin bu değerlerin kazanılmasına ve bahsedilen sanat toplumu / sanat kenti inşasında konumlandırılmalarına verilmesi gerekir. Onların yaratıcı – üretken eylemlerinin maksimum düzeye çıkartılması sağlanmalıdır.

”Bu koularda çok yazdık, çizdik. Artık eylem zamanıdır…”

Sistem ne yaparsa, ne üretirse sanatçısı onu belgelemeye devam edecektir. Sanatçıların, Sanat için çalışan sivil toplum kuruluşlarının önünü açacak, birlikte politikalar üretecek, onları destekleyecek, kurumlara ve vizyon sahibi kişilere ihtiyacımız vardır! Kendini böyle tanımlayanları göreve çağırıyoruz.

Haydi hep beraber toplumumuzu sanat toplumuna, kentimizi sanat kenti’ne dönüştürelim. Umutlarımız başka bahara kalmasın.

Daha erken yıllara dönersek, resme olan ilginiz ilk ne zaman başladı? Nasıl gelişti?

İlkokula başlamadan önce bir komşumuz vardı. İstanbul’dan gelmişti, Mersin’liydi. Ressamdı. Lemiz teyze galeriye sergiye giderken benide yanına alırdı.. Galeride , atölyelerde çalışırlardı. Beni de götürürlerdi yanlarında. 6 yaşında falan atölyelerde heykellerin, boyaların arasında hoplayıp zıplardım.

Sonra ilkokul yılları başladı. İlkokul öğretmenim biraz sertti. Onun o sertliği beni okuldan soğuttu. 4. sınıfa kadar her hafta sonu disiplin cezam vardı. Sonra beni ilkokulda sınıfta bıraktı. 4. sınıftayken bir resim yaptım ve o resim yüzünden çok kötü dayak yedim; nü bir resimdi. Kadın ve çocuklar çıplaktı. Yaramazlığın yetmezmiş gibi bir de ‘terbiyesizliğin mi başladı?’ ve kendimi müdüre hanımın odasının kapısında buldum. Okuldan atılmak üzere disipine giderken… Biri bana ne olduğunu sordu. Resmi görmek istedi ve gördü. ‘Bu resmi bu çocuk mu yaptı?’ dedi. Öğretmenime bir şeyler söyledi. Öğretmenim, kulağımı çekip sınıfa gitmemi , bundan sonra daha doğru resimler yapmamı söyledi. Disipline gitmekten kurtuldum o kişinin söylediği her neyse , disipline gitmemi engelledi.

”İdealim futbol ve tıp fakültesi idi”…

O gün resim dersi vardı. Bana bir konu verdi ve çizdim. Sonucu ise çok beğendi. Resmi panoya astı. O resimden sonra ben disiplin cezası almaz oldum ve resim yapmaya başladım. Resmin sayesinde ilkokulu 1.’likle bitirdim. Ortaokulda ise resim derslerimize müdürümüz giriyordu ve ilk derste yaptığım bir çizimden sonra benimle ilgilendi. Okulun bahçesinden karşı görünümü çizmemizi istedi derste ve bende karşıdaki portakal bahçesinin resmini yaptım, çok beğendi. Resim konusunda daha çok derslerde yönlendirmeye başladı. Ben fen lisesine gitmek istiyordum ama resim öğretmenim güzel sanatlara gitmemi istiyordu. İdealim futbol ve tıp fakültesi idi. Rahatsızlığımla beraber yaşamımda bir kırılma noktası ve sonrası sanat ve eğitim süresinin getirdiği bugünkü sanatla bütünleşen bir yaşam biçimi.

Dün bir yazı okudum mesela “İnsanın kaderi diye bir şey yoktur. Kader dediğiniz şey bir kırılma noktasında karşınıza alternatif yollar çıkarır. Akıl ve zekanızı kullanabilirseniz doğru sapağa girersiniz. Akıl ve zekanızı kullanamazsanız yanlış sapakta kaybolur gidersiniz.” İşte benim de karşıma böyle bir yol ayrımı çıktı. O yol ayrımında dedim ki ‘bu tarafta ışık var, kendini ifade edebilmenin yolu bu taraf, bu tarafa git!’…

Ve şu an her zaman olduğu gibi hala ışığın peşindeyim. Yani mükemmelin…

İlham aldığınız kaynaklar var mı?

”Benim için ilham; Akılla çoşkunun aktif işbirliğidir”…

Her sanatçı kendi sanat serüveninde özgün bir tarz arar. Araştırmaları, denemeleri, çalışmaları sürecinde yakaladığı ne ise onun üzerinde yoğunlaşarak kendi sanat serüveninin özgün kimliğini oluşturur. Bu teknik malzeme vs. biçimlerinde de olabilir; ki bunun arkasında da semantik dili gelir. Her resmin bir alt metni vardır elbette…

İlham denen soyut kavramı beklemekle geçmez zamanım. Benim için ilham; Akılla çoşkunun aktif işbirliğidir. Bunun da alt kaynağı bilgidir, yaratıcı gücünüz yeteneğiniz ve üretkenliğinizdir. Sanatın insana kattığı sonsuz ifade gücü, düşün ve duygu dünyamın her alanda ifade etme biçimine dönüşmesidir. Elbette sanatımın ontolojik nedeni benim varlık serüvenimdir. Yaşamıma özgün kimliğimi kazandıran olgudur sanat. Görsel açıdan olduğu kadar düşünsel, sosyal, siyasal olarak da aynı disiplinle ve duyarlılıkla ifade etmeye çalışırım mükemmelin peşine düşerek.

Halat ve ipin ressamı olarak anılıyorsunuz. ‘Halatları kendimi ifade eden bir kimlik olarak benimsedim.’ diyorsunuz. Aranızdaki bu güçlü bağ nasıl doğdu? Neden halatlar?

İlk resimlerim daha çok peyzaj çalışmalarıydı. Ondan sonraki çalışmalarımda kendi sanatımı üretebilmem için röprodüksiyonlar yapardım. Örneğin lise döneminde yaptığım bir takım resimleri elden geçirip satardım; 50 Lira’ya, 10 Lira’ya, 5 Lira’ya… Portreler yapardım. Oradan kazandığım parayla resim kağıdı, kalem alırdım. Tuval yoktu o zaman; şeker çuvalı ve ambalaj sandıklarının tahtalarını alırdım. Kalın tahtalar vardı, onlara çalışırdım. İlk dönem böyle gidiyordu. Sonrasında daha çok izlenimci tarzda çalışmalar yaptım. Devamında yavaş yavaş kadın ve çocuk imgesiyle figüratif dönemim başladı. Sosyal ve toplumsal içerikli resimlerde kadın ve çocuğu ele aldım. Onların içerisine ipler detay olarak girdi. Bir müddet sonra da ipler, halatlar tuvalin bütün yüzeyini, içeriğini sarmaya başladı. Halatlar ve ipler kendi içinde 9 dönemdir; Bu dönemlerin kendi içinde de ayrı ayrı dönemleri vardır.

”Halatın nesnel kimliği üzerinden sanatsal objeye dönüşen ip, halatın kendi ritmi yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kozmoz plastik bir dile dönüşürken, sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor…”

Yaşamda da her anın duygunun, sanatçının sezgisiyle görme biçimiyle halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen , renk ışık, açık koyu değerlerin bize ait olanın yansımalarıdır.
Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal ekonomik, ekolojik kişisel yaşamın her boyutunun halatın nesnel yapısı üzerinden plastik,estetik değerlerini en üst düzeyde sanat yapıtına dönüştürmeye sanat anlayışımla ifade etmeye çalışıyorum. Plastik anlatım dilini yakaladığım ip, halat nesnel tanımından sıyrılarak kendi sözünü kurmaya başladı.

Resmimdeki her olgunun yaşamımda bir karşılığı vardır. Zaten altını dolduramadığınız bir dil size ait değildir. Zaman içinde plastik dilinizi oluşturduktan sonra, kendinizi keşfetmek üzere teknik arayışlara giriyorsunuz. Durduğunuz an kendi ayak izlerinizi işgal edersiniz. Resim dilini izlemek, seyretmek üzere zamanı beklemeye almak gibi bir lüksüm olmadı. Arkanızdaki birikim, yeniye başlamak üzere bir deneyden ibaret. Hiçbir deneyi inkar etmeden, plastiğin dayattığı yenilenmeye açığım. Arayış, bilinç, hesaplaşma iradesi kendi plastik açılımını getiriyor zaten. Son dönem çalışmalarımda ip, resim dışında hiçbir anlatım kaygısı aramadan, plastiğin ve imgenin kendi dönüşümünü ve gücünü kurdu. Daha yalın, daha minimal. Bu elbette benimle hayat, benimle resim ve benimle kendim arasında süren gerilime bir çözüm çabası.

Her sanatçı mutlaka eserlerinin takdir edilmesini ve tanınmasını ister. Fakat, sanatsal mecralar bir bakıma ilerleme kaydedebilmek için yeri geldiğinde zor bir alanda olabiliyor. Çok fazla çaba, sabır ve emek gerektiriyor. Ülkemizde sanatsal alanda çok yetenekli gençlerimiz var. Fakat gelecek kaygısından dolayı, maalesef farklı alanlara yönelmek zorunda kalıyorlar. Bu tür tercihler sanatsal anlamda toplumumuz için bir kayıp anlamına geliyor. Siz ideallerini gerçekleştirmiş bir sanatçı olarak gençlerimize ne gibi öneriler sunabilirsiniz?

Bu soruya kendi üzerimden şu yanıtı verebilirim; Çalışmak, araştırmak, sürekliliğimi aksatmadan üretmek, sanatla kurduğum üretimsel ilişkilerim… Doymak bilmeyen araştırma, görme, deneme, okuma, inceleme, ulusal-uluslararası tüm sanat disiplinlerini, olaylarını, etkinliklerini takip etme vb. İşte bunları yaşayarak yapmanın çok önemli katkısı oluyor. Ama asıl söz konusu olan resimlerimin yerli olmasına karşın dilinin evrenselliğidir de diyebilirim.

Eserleriniz ve izleyenler arasında oluşan bağ ile ilgili ne söylemek istersiniz?

Genelde mekan ve zaman kavramlarıyla izleyiciyi çalışmalarımda sınırlı bir duyguya hapsetmek istemem. Algılanan mekan ve zaman duygusu kişinin kendi iradesi ölçüsünde kendine ait olanla buluşması veya yüzleşmesi gibidir. Benim önerdiğim ya da dikte ettiğim bir durum değildir.

İzleyicinin kendi karşılaşmaları üzerinden algıladığı duyusal ya da bilişsel seviyede mümkünse bile bu benim müdahil olduğum bir süreç değildir. Yapıtın ortaya koyduğu illüzyonun yarattığı imgelem içerisinde, ortaya çıkartmaya çalıştığım şey, izleyenin bütün bileşenlerin etkisiyle kendine ait boşluklarda kendi iradesinin gücünü hissetmesidir diyebilirim.

İstanbul sanatsal anlamda Mersin’e göre çok daha aktif bir şehir. Mersin’de sanatınızı icraa ediyor oluşunuzun negatif yanları var mı?

Evet… İstanbul da olmanın avantajları elbette çok. Ama hep şuna inanıyorum; Nerede olduğunuz değil neyi ne kadar yapabildiğiniz önemli.

İlk yıllarda çok sıkıntılar çektiğimi söyleyebilirim. Zira Mersin’de yaşarken malzeme ve kaynaklara ulaşmak çok zordu. Ama hiçbir zorluğun karşımda engel olarak durmasına izin vermedim. Sanatçı kendini sanatıyla ifade edebilecek gücü, güveni kendinde görebiliyorsa hepsini aşar; En olmazı, en bulunmayanı da bulur, yaratır. Üretimini kesintiye uğratmadan çalışır. Elbette pek çok sanatçı çeşitli zorluklar, sıkıntılar yaşamıştır. Fakat benimki onlarca kat fazla olmuştur. Gene de umutsuzluk ve çaresizlik gibi kavramlar benim tanımadığım, yaşamıma egemen olmalarına izin vermediğim kavramlar olmuşlardır…

 

Canan Çınar

 

Doğrudan cihazınızda gerçek zamanlı güncellemeleri alın, şimdi abone olun.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku